Uzlaşmanın Sağlanması Hâlinde Tazminat Davası Açılamayacağını Öngören Kuralın Anayasa’ya Aykırı Olduğu Yönündeki Başvuru Dilekçemiz
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE
Gönderilmek Üzere
ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNE
DOSYA NO : 2021/… Esas
TALEPTE BULUNAN : … - T.C:…
ADRES : …
VEKİLİ : Av. ÖMER DAŞBAŞ - [….] UETS
ADRES : Çınarlı Mahallesi 61006 Sok. No:23 Hukuk Plaza K:4 No:41 Seyhan/ADANA
KARŞI TARAF : NEOVA SİGORTA A Ş
ADRESİ : Kozyatağı E-5 Yan Yol Üzeri Şaşmaz Plaza No:6 Kat 3-5 Kadıköy/ İSTANBUL
KONU : Hükme esas alınan yasa maddesinin anayasaya aykırılık iddiasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
I. OLAY
1-) 13/12/2016 günü davalı şirkete sigortalı araç sürücüsü …. sevk ve idaresindeki …. plakalı aracı ile seyir halinde iken müvekkilin sevk ve idaresindeki …. plakalı araca çarpması neticesinde müvekkilin yaralanması nedeniyle 7.000,00 TL daimi maluliyet ve 100,00 TL geçici iş göremezlik olmak üzere toplam 7.100,00 TL tazminatın davalı sigorta şirketine başvuru tarihi olan 12/11/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava edilmiştir.
2-) Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/01/2021 tarih ve 2020/… esas ve 2021/… karar sayılı kararında, davaya konu edilen uyuşmazlığında taraflar arasında Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucu çözümlendiği tarafların aralarındaki uyuşmazlığı giderdiklerine ve maddi manevi tazminat talepleri olmadığına dair aralarında uzlaşma tutanağı düzenledikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
3-) Adana Bölge Adliyesi Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 20/04/2021 Tarih ve 2021/… E. 2021/… K. Sayılı ilamıyla İlk Derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu, gerekçesiyle istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, karar vermiştir. Gerekçesinde ayrıca olayda 2918 sayılı sayılı yasadan sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı yasanın 253 madde hükümlerinin uygulanması gerektiğine değinilmiştir.
4-) Temyiz istemi üzerine Dairenizde görülmekte olan yukarıda esas numarası belirtilen dosyada uygulanacak olan 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253.maddesinin 19. Fıkrasının 5. Cümlesi Anayasa' ya açıkça aykırıdır.
İTİRAZIN KONUSU:
5-) 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinin 19. Fıkrasının 5. Cümlesinin Anayasa’nın 2, 35, 36, 40. maddelerine aykırı olduğu iddiasıyla iptali için Anayasa mahkemesine başvurulması talebidir.
II. İPTALİ İSTENEN HÜKÜM
6-) Kanun’un itiraz konusu 253. maddesi şöyledir:
“…Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.”
III. GEREKÇE
7-) Kamu hukukuna İlişkin olan bir düzenleme ile trafik kazasında mağdur olan kişilerin tüm tazminat haklarının ellerinden alınmasının adil olmayacağını ve hukuki güvenlik ilkesini ihlal edeceğini kabul etmek gerekmektedir. Hukuk devleti, genellik, öngörülebilirlik ve adaleti sağlayarak, keyfiliği yok etmeyi amaçlayan bir ilkedir.
“Belirlilik” ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla yasalar, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Aslolan muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır” (Bayram Yusuf Arslan kararı, AYM 2013/4395, 10/6/2015, §. 109) Kararda, kanunilik denetiminde kullanılan belirlilik ilkesi ile kastedilen şeyin salt yasaların belirlilik ilkesine uygunluğu değil, bütüncül bir hukuki belirlilik olduğu ifade edilmiştir
Anayasa Mahkemesi’nin hukuk devletinin ön koşulu olarak gördüğü ikinci ilke öngörülebilirlik (hukuki güvenlik) ilkesidir. “Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.”(Türkiye Emekliler Derneği kararı, §. 45)
Anayasa Mahkemesi, “hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kişilerin mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine itimadı azaltarak, yargısal bir belirsizliğe yol açabilir’’(Servet Saraçoğlu ve Diğerleri kararı, §. 117) diyerek, hukuki güvenlik ilkesinin belirlilik ilkesi ile birlikte yargıya duyulan itimadın temini için olmazsa olmaz ilkelerden biri olduğunu belirtmiştir.
Uzlaştırma kurumu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253, 254 ve 255. maddelerinde düzenlenen bir alternatif çözüm yoludur. Ceza Muhakemesi Kanunu m. 253/19 uyarınca, “…Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.” Aynı düzenleme Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği’nin 7. maddesinin 6. fıkrasında da yer almakta olup, sözü geçen Yönetmelik hükmüne göre, “Uzlaşmanın sağlanması hâlinde, soruşturma veya kovuşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.” Dolayısıyla, hukuk davası açılarak talep edilebilmesi mümkün olan maddi ve/veya manevi tazminat bedeline ilişkin, uzlaşmanın sağlanması hâlinde tazminat davası açmak mümkün olmayacak, uzlaşma sağlanmadan önce açılmış olan bir dava mevcut ise ilgili davadan feragat edilmiş sayılacaktır.
İlgili maddeye göre, yargılamaya konu taksirle yaralama suçu da uzlaştırma kapsamı İçerisindedir. Yaralamalı trafik kazalarında zarar gören (mağdur) ve zarar veren (fail) uzlaşmak suretiyle zarar verenin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. Zira yaralamalı trafik kazalarında cezai sorumluluk tek bir kişiye aitken, hukuki sorumluluk kanundan dolayı birden fazla kişiye yüklenmiştir.
Ancak ceza yargılamasını ilgilendiren bir kanunda yapılan bu düzenleme sadece ceza davasına ilişkin anlaşmazlıkları değil, aynı zamanda hukuk davalarını da doğrudan etkilemektedir. Esasında bu hüküm ile suçtan zarar gören ile suçun faili arasında yapılacak uzlaşma ile suçtan zarar görenin zararının giderilmesi, sosyal barışın korunması ve mahkemelerin iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmakta iken, hükmün katı uygulanması halinde hakkaniyete aykırı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu düzenlemenin Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılmış olması nedeniyle, uzlaştırma yapılmasındaki önceliğin, cezai ihtilafı sona erdirmek yönünde olması gerekmektedir. Uzlaşmanın hukuki sorumluluk alanındaki etkisinin cezai sorumluluğu olan kişi/kişiler ile sınırlı olması ve sadece bunların hukuki sorumluluğunu sona erdirmesi gerekirken, hukuki sorumluluğu olan diğer müteselsil sorumlular bakımından aynı sonuca varılmaktadır. Madde metninin sonuçları itibariyle belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri kapsamında farklı algılamalara yol açmaksızın, açık, net, anlaşılabilir ve uygulanabilir olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bu durum Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
8-) Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir. (Y.T.[GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47;Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).
Trafik kazasında zarar gören kişinin zararının tespit edilmesi önemli bazı zorluklar içermektedir. Kaza sonucu oluşan maluliyet oranının belirlenmesi, kazada sigortalı araç sürücüsünün kusur oranı, zarar gören kişinin herhangi bir müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı, ayrıca zarar gören kişinin hatır için taşınıp taşınmadığı önem arz etmektedir. Bunun dışında, sigorta tazminatının hesaplanmasında hangi yaşam tablosunun esas alınması gerektiği konusu da ödenecek tazminat tutarını büyük ölçüde etkilemektedir.
Taraflar arasında ihtilaf konusu olabilecek hususlar yukarıdakilerle sınırlı değildir. Geçici İş göremezlik, geçici bakıcı giderinin teminat kapsamında olup olmadığı, tedavi giderlerinin kim. tarafından karşılanması gerektiği, ulaşım, adli tıp rapor ücreti gibi giderlerin teminat kapsamında olup olmadığı hususları da tartışmalıdır.
Esasında karayolları zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında tazminat talebinde bulunan zarar gören kişiler ile sigorta şirketleri arasındaki İhtilaflalar sadece bedensel zararlarla da sınırlı değildir. Bunun yanında araç hasarlarında hasarın nasıl hesaplanması gerektiği, tedarik ıskontosunun uygulanıp uygulanmayacağı, tazminata KDV dâhil edilip edilmeyeceği, hasarın eşdeğer parça kullanılarak giderilmesinin mümkün olup olmadığı konularında da önemli ihtilaflar yaşanmaktadır. Şüphesiz araç hasarları açısından en önemli konulardan biri değer kaybı hesaplamasında hangi yöntemin uygulanacağıdır.
9-) Şikâyete bağlı ya da şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın CMK m. 253/1’de öngörülen suçlar açısından uzlaştırma yapılırken, zarar ve bu zarardan sorumlu olacak kişi ya da kişilerin belli olduğu; dolayısıyla, uzlaşma iradesi ortaya konurken uğranılan zararın miktarı dikkate alınarak talep edilecek edimin belirlenebileceği söylenebilir. Buna karşılık CMK m. 253/1’de öngörülen bazı suçlar açısından, tazminat sorumlusu sadece zararı veren kişi olmadığı gibi, suç tarihinden kısa bir süre sonra gerçekleştirilecek uzlaştırma görüşmeleri esnasında zararın niteliğinin, miktarının bilinmesi de mümkün olmayabilir. Özellikle sigorta hukuku temelinde, sigortalı araç sürücüsünün taksirle yaralama suçunu oluşturan davranışından dolayı, zarar görene karşı tazminattan sorumlu tutulan kişi, sadece suçu işleyen şüpheli değildir. Şüpheliyle birlikte, işleten ve sigorta şirketinin de tazminat sorumluluğu doğar. Aynı şekilde bu tür trafik kazaları sonucunda meydana gelen zararın niteliği ve miktarı uzlaşma görüşmeleri yapılırken henüz belli değildir. CMK m. 253/19 hükmünün uygulanmasının anlamı, suçtan mağdur olan kişinin henüz zararının niteliğini ve miktarını öğrenmeden, olayın faili olan araç sürücüsü ile yaptığı uzlaşma neticesinde diğer müteselsil borçluların, bu bağlamda sigorta şirketinin de sorumluluğunu sona erdirmesidir. CMK m. 253/19 hükmünün, mağdurun henüz tazminat hakkının doğmadığı bir dönemde bundan vazgeçmesi anlamına gelecek şekilde yorumlanması, her şeyden önce, kaynağını 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 23’den alan, “doğmayan haktan feragat olmaz” ilkesi İle uyumlu olmayacaktır. Başka bir deyişle, bir haktan vazgeçebilmek için ortada vazgeçilebilmesi mümkün bir hak bulunmalıdır. Tüm bu hususlar göz önünde tutulduğunda, uzlaşmanın tazminat hakkını ortadan kaldıran CMK m. 253/19 hükmünün, toptancı bir anlayışla ve suç konusu olan fiillerin özellikleri dikkate alınmaksızın düzenlendiği bu şekilde mağdurun mülkiyet hakkına ilişkin menfaatine ulaşabilmek için kullanabileceği bir yol olan tazminat talep etme yolu gibi etkili başvuru hakkını ihlal etmekte, yargı mercileri önünde dava haklarının kullanmalarının bu şekilde engellenmesi Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü alanına yapılmış açık bir müdahale niteliğinde olup, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmamaktadır.
Yargıtay kararları İncelendiğinde, genel olarak CMK m. 253/19 hükmünün lafzının dikkate alındığı ve uzlaşma olması halinde sigorta şirketine karşı dava açılamayacağına İlişkin kararlar verildiği görülmektedir. Bu yönde çok sayıda Yargıtay kararı bulunmaktadır (Yargıtay 17. HD. 26.03.2019 t., 2016/13482 E., 2019/361 K.) (Yargıtay 17. HD., 07.05.2019 T., 2016/14555 E., 2019/5623 K.) (Yargıtay 17. HD., 04.02.2020 T., 2018/3250 E., 2020/677 K.).
Açıklanan nedenlerle ilgili maddenin Anayasaya Aykırılığı konusunda karar verilmek üzere dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini talep ederiz.
HUKUKİ NEDENLER : 2709 S.K. m. 2, 35, 36, 40, 90, 152, 153; 6216 S.K.m. 40, 41; 5237 S.K. m. 89; 5271 S.K. m. 253; Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü madde 45 ve ilgili mevzuat
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
a.) Anayasa’nın 2, 35, 36, 40. maddesine aykırı anılan düzenlemenin iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına,
b.) Mahkemeniz dosyasının onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
c.) Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına karar verilmesini talep ederiz. 16.11.2022
Davacı Vekili
Av. Ömer Daşbaş
NOT: Anayasa Mahkemesi 26/7/2023 tarihinde E.2023/43 numaralı dosyada, Anayasa’ya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesinin (19) numaralı fıkrasının beşinci cümlesinin “Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz;…” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.