Türk Ceza Hukukunda Suçun Unsurları Bağlamında Taksir
Türk Ceza Kanunu (TCK), suçun manevi unsurlarından olan taksir kavramına özel bir yer ayırır. Taksir, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu meydana gelen bir neticeyi öngörmemesiyle oluşan istisnai bir cezalandırma biçimidir. TCK'nın 22. maddesi, taksirin ne olduğunu, çeşitlerini ve bu durumun cezai sorumluluğu nasıl etkilediğini detaylı bir şekilde açıklar.
I-) TAKSİRİN TANIMI VE UNSURLARI
TCK m. 22/1'e göre, taksirle işlenen fiiller ancak kanunun açıkça belirttiği durumlarda cezalandırılır. Bu, taksirin kural değil, istisnai bir cezalandırma biçimi olduğunu gösterir. Örneğin, taksirle öldürme (m. 85), taksirle yaralama (m. 89), taksirli iflas (m. 162) gibi suçlar kanunda açıkça düzenlenmiştir.
Taksirin tanımı ise TCK m. 22/2'de yer almaktadır: "Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir." Bu tanım, taksirin özünü oluşturan iki temel unsuru ortaya koyar:
1-Dikkat ve Özen Yükümlülüğüne Aykırılık: Kişinin, toplum halinde yaşamanın gereği olarak kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemesidir.
2-Neticeyi Öngörememe: Fail, gerçekleştirdiği eylemin suçun kanuni tanımında belirtilen neticeyi doğuracağını öngörememiştir. Ancak, eğer dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etseydi, bu neticeyi öngörebilirdi.
Taksir; öngörülebilecek bir olgunun dikkatsizlik ve özensizlikle öngörülmemesidir. Taksir kısaca, neticeyi öngörmemektir. Bu öngörülmezlik dikkat ve özen eksikliğinden ortaya çıkmaktadır. Fail özen göstermediği için sonucun gerçekleşme ihtimalini düşünmez. Taksirde neticeyi istemeyen fail, yeterli dikkat ve özeni göstermemesi yüzünden tehlikeyi tahmin edemeyerek olaya neden olmaktadır. Sonucu önleyebilecek durumda iken önleyememektedir.
Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kişisel yetenekleri göz önünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaşamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeşitli alanlarda kişilerin dikkat ve özenli davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır.
Taksir; özen gösterildiği takdirde sakınılabilecek bir husustur. Belirli bir neticenin meydana gelmesini önleyecek tedbirleri almayarak ihmali tutum içinde kalmaktır.
Örnek: Ameliyat sırasında kullandığı bir cerrahi aleti hastanın karın boşluğunda unutan bir cerrahın durumu bu duruma güzel bir örnektir. Cerrah, ameliyat tekniği ve prosedürlerine uygun davranmamış, yani dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmiştir. Bu dikkatsizlik sonucu aleti içeride bırakacağını öngörmemiştir ancak eğer gerekli özeni gösterseydi bu durumu engelleyebilirdi. Sonuç olarak, hastanın sağlığında bir bozulma meydana gelirse taksirle yaralama suçu oluşur.
II-) BİLİNÇLİ TAKSİR VE OLASI KAST AYRIMI
Taksir kavramı içinde, özellikle bilinçli taksirin incelenmesi, olası kast ile olan benzerlik ve farklılıkları nedeniyle önem arz eder.
Bilinçli Taksir (m. 22/3): Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen, neticenin meydana gelmesi hâlidir. Fail, neticenin meydana gelebileceğini bilmekte, ancak bunun gerçekleşmeyeceği ümidiyle hareketine devam etmektedir. Cezası, taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarısına kadar artırılması suretiyle belirlenir.
Olası Kast (m. 21/2): Failin, fiilin kanuni tanımındaki neticeyi öngörmesine rağmen, bu neticeyi göze alarak veya kabullenerek hareketini sürdürmesidir. Fail neticenin gerçekleşmesine kayıtsız kalmakta, hatta bunu göze almaktadır.
Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde "Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir" şeklinde görüşler mevcuttur (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304).
Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26.02.2025 tarihli 2022/223 E, 2025/95 K)
Bilinçli taksir ile olası kast arasındaki temel fark, failin neticeye yönelik tutumudur. Bilinçli taksirde, fail neticenin gerçekleşmeyeceğini umar ve bunu engellemek için çaba gösterirken, olası kastta fail neticenin meydana gelme ihtimaline kayıtsız kalır ve "olursa olsun" düşüncesiyle hareket eder.
Örnek: Bir jet ski sürücüsü, yasak bölgede, yani sahile yakın ve insanların yüzdüğü bir alanda yüksek hızda seyretmektedir. Sürücü, bir kişiye çarpıp yaralanmasına veya ölümüne neden olabileceğini öngörür ancak kendi yüksek sürüş yeteneğine güvenerek "kimseye çarpmam" düşüncesiyle hareketine devam eder. Ancak bir kişiye çarpıp ölümüne neden olursa, bu durum bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturur.
Eğer sürücü, aynı durumda, "Burada insanlar yüzüyor, birine çarpmam muhtemel ama umurumda değil, hızlı gitmek istiyorum" diyerek hareket etseydi, bu durumda ise olası kastla öldürme suçundan sorumlu tutulabilirdi. Bu ayrım, failin neticeye olan kayıtsızlığına göre yapılır.
Sirklerde bıçak atan atraksiyon göstericisi attığı bıçağı istediği yere isabet ettirmede özel yeteneği vardır. Bıçağın hedefte duran kişiye çarpabileceği öngörülmektedir.
Aracını çok süratli bir şekilde kullanarak yola çıkan bir kişi trafik kaidelerine uymadığında, limitleri aştığında bunun sonunda ölümlü ya da yaralamalı bir trafik kazasına sebebiyet vereceğini bilmektedir, bu örneklerde öngörülebilir bir netice vardır ve netice gerçekleştiğinde eylem bilinçli taksirdir.
Ölenin olaydan hemen önce suçta kullanılan tüfeğin dolu olduğuna ilişkin faili uyardığı olayda, kullanılan silahın niteliği, etki alanı ve öldürmeye elverişliliği ile atış mesafesi de göz önünde bulundurulduğunda; ölenin, silahın dolu ve emniyetinin açık olduğuna ilişkin uyarılarına aldırmadan ateş eden failin, saçma tanelerinin ölene isabet edebileceğini ve atış mesafesine göre ölümcül bir etki meydana getirebileceğini, dolayısıyla ölümün mümkün ve muhtemel olduğunu bilmesine rağmen eylemini gerçekleştirmesi nedeniyle öngördüğü muhtemel neticeyi istememekle birlikte göze alıp kabullendiğinden eylem olası kastla öldürme suçunu oluşturmaktadır.
Kast ve Taksir aşamalarını özetlemek gerekirse;
Taksir, neticeyi öngörmemektir.
Bilinçli taksir, öngörülen neticeyi istememektir.
Olası kast, öngörülen neticeyi kabullenmektir.
Kast, suçun, neticenin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
III-) TAKSİRDE KUSUR VE CEZANIN BELİRLENMESİ
Taksirle işlenen suçlarda cezanın belirlenmesinde hâkimin takdir yetkisini artırılmıştır. Taksirli suçlarda verilecek ceza, failin kusuruna göre belirlenir. Artık, kusurun derecesini takdir etmek tamamen hâkimin görevidir ve hukuki bir konudur.
Taksirli suçtan dolayı cezanın miktarının belirlenmesinde de kişinin kusuru göz önünde bulundurulur (m. 22, f. 4).
Taksirli suçtan dolayı temel ceza, suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında belirlenecektir.
Gerekçede, “normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir” denilmektedir. Bu ifade tarzı bir an için sanki kusur oranının azlığına göre failin cezasının alt sınırdan aşağıya indirilebileceği izlenimi vermektedir.
Fakat gerekçe bütün halinde incelendiğinde cezanın alt sınırının altın inilemeyeceği görülecektir. Nitekim yine gerekçede “Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.” denilmektedir. Çok net bir şekilde söyleyebiliyoruz ki artık taksirle ölüm ve yaralama suçlarında indirim uygulanmayacaktır. Temel cezanın belirlenmesinde, cezanın alt sınırının altına inilemeyecektir.
Artık ilgilinin kusuru araştırılacak ve ceza bu kusura göre aşağıdan yukarıya doğru belirlenecektir.
Örnek: Trafik kazası sonucu ölüme neden olan bir failin durumu. TCK öncesi uygulamada, kazaya karışan tüm kişilerin kusur oranları bilirkişilerce belirlenirdi. Yeni sistemde ise hakim, kusurun belirlenmesinde teknik konular dışında bilirkişi görüşüne bağlı kalmaz. Kazada sürücü, hız limitine uymamış olabilir, yaya ise aniden yola atlamış olabilir. Hakim, somut olaydaki tüm verileri (görgü tanığı ifadeleri, olay yeri raporları vb.) değerlendirerek sürücünün kusurunun derecesini belirler ve bu kusur oranına göre cezayı doğrudan kendisi tayin eder.
IV-) BİRDEN FAZLA KİŞİNİN TAKSİRLİ SUÇ İŞLEMESİ VE ŞAHSİ MAĞDURİYET
1-Bireysel Sorumluluk (m. 22/5): Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur ve her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. TCK'nın suça iştirake ilişkin kuralları, kasten işlenen suçlara özgü olduğundan taksirli suçlar için uygulanamaz.
Örnek: Aynı ameliyatta görevli iki cerrah, birbirlerinin hata yaptığını fark etmelerine rağmen durumu düzeltme girişiminde bulunmamışlardır. Hastanın ölümüne neden olan bu eylemde, her iki cerrah da kendi dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı için ayrı ayrı taksirle ölüme neden olma suçundan sorumlu tutulur. TCK'ya göre, suça iştirak hükümleri (örneğin, azmettirme veya yardım etme) burada uygulanamaz.
2-Şahsi ve Ailevi Durumdan Kaynaklanan Mağduriyet (m. 22/6): Taksirli fiil sonucunda failin kişisel veya ailevi durumu bakımından ağır derecede mağduriyete uğraması durumunda ceza verilmez.
Örnek: Bir babanın, kamyonetinin kasasında taşıdığı oğlunun, yolculuk sırasında araçtan düşerek ölmesi olayı. Bu olayda baba, gerekli dikkat ve özeni göstermemiş, yani taksirli bir eylemde bulunmuştur. Ancak, bu eylem sonucunda kendi öz evladını kaybetmiş ve ağır bir manevi mağduriyet yaşamıştır. TCK'nın 22/6. maddesi uyarınca, hakim bu durumu göz önünde bulundurarak babaya ceza vermeyebilir. Bu düzenleme, vicdani ve ahlaki gerekçelerle ceza vermenin anlamsız olduğu durumlar için getirilmiştir.