TERÖR MAĞDURLARI TAZMİNATI
Tüm dünyada artan siyasi, ekonomik veya toplumsal sebeplerle meydana gelen terör eylemleri sebebiyle pek çok yurttaş maddi ve manevi zarar görmektedir. Bu zararlar yurttaşların malına zarar şeklinde tezahümr edebildiği gibi yaralanma veya can kaybı şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Mevzuatlarımızda can veya mal kaybı olarak meydana gelen bu zararların zararın tazmini amacıyla sorumluluk esasları düzenlenmiştir.
Bu kapsamda kabul edilen 5233 Sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun ile idarenin sosyal risk esası ve kusursuz sorumluluk ilkerinden kaynaklı sosyal devlet anlayışı ile meydana gelen bu zararların tazmini amaçlanmıştır. Nitekim ilgili kanunun ilk maddesinde de “Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.” İbarelerine yer verilmiştir. Aynı zamanda kanunun amacı, söz konusu zararların idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği zararlar olması sebebiyle kusursuz ve objektif sorumluluk ilkesine dayanarak herhangi bir nedensellik bağı kurulması gerekmeden tazmin edilmesi gerektiği gerekçelerine dayandırılmıştır.
Herhangi bir neden veya amaçla olursa olsun anayasal düzeni kaldırmayı ve toplumsal huzuru bozmayı amaçlayan terör faaliyetlerinin meydana getirdiği zararlarla vatandaşı başbaşa bırakmak hakkaniyete ve devletin var olma amacına uygun düşmeyeceğinden meydana gelen zararların devletçe karşılanması gerektiği düşüncesinden hareketle kanunda zararların tazmini düzenlenmiştir. Çünkü terör faaliyetleri sebebiyle meydana gelen zararlar kişisel bir husumetten değil eylemin meydana geldiği toplumun bir üyesi olması sebebinden kaynaklanmaktadır. Ortaya çıkan zararın belirtilen nedenle idare tarafından karşılanması suretiyle tüm topluma pay edilmesi esası öncelikle yargı içtihatlarıyla geliştirilen ve daha sonra da yasa kapsamında düzenlenen "sosyal risk" ilkesi ile tazminat hukukumuzda yerini almıştır. Esasen bu ilke ile idarenin görünür ve belirgin herhangi bir eylemi olmadığı halde terör örgütlerinin saldırısından kaynaklanan zararların tazmini öngörülmektedir.
TALEP EDİLEBİLECEK ZARAR KALEMLERİ Bu amaç doğrultusunda bu kanun kapsamında manevi zararlara ilişkin tazminat hakları saklı kalmak kaydıyla • Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, • Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, • Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin malvarlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararlar talep edilebilecektir.
KANUNDA BELİRLENEN SÜRELER Talep edilebilecek zarar kalemlerine ilişkin olarak Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları gerekmektedir.
ZARARIN TESPİTİ Zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya yargılama aşamasında bilirkişi aracılığı ile belirlenir. Önemle belirtmek gerekir ki, bir avukattan hukuki yardım alınarak taleplerin bir avukat vasıtasıyla ileri sürülmesi olası hak kaybını önleyecektir.
YARGITAY KARARLARI DANIŞTAY 10. DAİRESİ KARARI “Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasanın 125. maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin "Sosyal Hukuk Devleti" niteliğinin doğal bir sonucudur. İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, "hizmet kusuru" veya "kusursuz sorumluluk" ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Öte yandan nedensellik bağı, idarenin tazmin sorumluluğunun mutlak koşulu da değildir. İdarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği birtakım zararları da, nedensellik bağı aranmadan ve kollektif sorumluluk anlayışına dayalı "sosyal risk" ilkesi gereğince tazmini gerekmektedir.
Ülkemizin belli bir yöresinde yoğunlaşan terör eylemlerinin devlete yönelik olduğu, devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçladığı, bu tür olayların zarar gören kişi ve kurumlara karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmekte ve gözlenmektedir. Sözü edilen eylemler nedeniyle zarara uğrayan, terör eylemlerine herhangi bir şekilde katılmamış olan kişiler kendi kusur ve eylemleri sonucu değil toplum içinde ortaya çıkan bu olaylardan zarar görmektedirler. Başka bir değişle toplumun birer parçası olmak sıfatıyla zarar gören kişilerin belirtilen şekilde ortaya çıkan zararlarının özel ve olağan dışı nitelikleri dikkate alınıp nedensellik bağı aranmadan, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre tazmini gerekir. Esasen terör olayları sonucu ortaya çıkan zararların idarece tazmini böylece topluma pay edilmesi hakkaniyet gereği olduğu, gibi sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir. Bir zararın; hizmet kusuru kusursuz sorumluluk veya sosyal risk ilkeleri uyarınca tazmin edilebilmesi için; kişisel ve olağandışı nitelikte olması gerek ve yeter koşuldur. Bu bağlamda, tazmin edilecek maddi zarar, mal varlığındaki eksilme veya çoğalma olanağından yoksunluktur. Sonuçta, davacının sosyal risk ilkesi uyarınca tazmini gereken maddi zararının yaşamını sürdürmesini engelleyecek veya hayatını tümden değiştirecek nitelikte bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden mahkeme kararı, hukuki dayanaktan yoksun ve açıkça hukuka aykırı bulunmaktadır.”